Hipnoz Nedir?
Hipnoz, bakışla, sözle veya bazı yardımcı nesneler kullanılarak, telkin ile oluşturulan özel bir bilinç hâlidir. Bir
başka deyişle bir trans hâlidir. Bu trans sırasında, kişi çevreden gelen tüm (ses, ışık, koku vb.) uyaranlara kendini kapatır veya aldırmazken, hipnoz yapan kişinin telkinlerini artmış bir
dikkatle dinler, anlar ve gönüllü katılımla uygular.
Hipnoterapi Nedir?
Hipnoz aracılığı ile (hipnoz sırasında) uygulanan tedavilere verilen genel isimdir.
Hipnoz bir uyku mudur?
Hipnoz kesinlikle bir uyku hâli değildir. Dışarıdan bakıldığında, hipnozdaki kişi sanki derin ve huzurlu bir
uykudaymış gibi görünür. Aynı yanlış gözlemi yapan İskoç Doktor James Braid 1840 yılında bu trans hâline, Eski Yunan’daki uyku
tanrısı Hypnosis’ten esinlenerek hipnoz adını vermiştir. Çok kısa bir süre sonra bizzat Dr.
Braid bu trans hâlinin uyku olmadığını fark etmiş ve hipnoz adının uygun olmadığını açıklamış olmasına karşın, bu yerleşmiş olduğu için hipnoz adının kullanımı devam
edegelmiştir.
Bir kişi, isteği dışında zorla ya da farkında olmaksızın hipnoza sokulabilir mi?
Hayır! Bu mümkün değildir. Hipnoz kişinin gönüllü isteği ve katılımıyla gerçekleştirilen bir trans hâlidir. Hipnoz yapan kişi, hipnoza girmeyi gönüllü olarak kabul
eden kişiye hipnoza girmesini sağlayacak bazı telkinler verir. Kişi bu telkinleri uygulayarak hipnoza girer. Hipnoza girmek istemeyen bir kişi kendisine söylenen telkinleri gerçekleştirmeyi
reddedeceği için hipnoza girmez.
Hipnozdaki kişi hipnoz yapanın tüm söylediklerini olduğu gibi kabul eder ve aynen uygular mı?
Hayır!Hipnoz sırasında kişinin bilinçli kontrolü ortadan kalkmaz. Hipnoz yapan kişinin söylediği her şeyi duyar, anlar, hatta yargılar. Yapması istenilen şey kişinin
sosyal ve ahlâki değerlerine uygun değil ise kabul etmez, uygulamaz. Israr edilirse kişi hipnozdan çıkar.
Hipnoza giren bir kişi istemediği hâlde sırlarını açıklar mı?
Hipnozdaki kişinin bilinçli kontrolü ortadan kalkmadığı için
istemediği sürece hiçbir sırrını söylemez, özel bilgileri vermez. Hipnozdaki kişi ancak, söyleyeceği şeylerin kendisi için (örneğin hastalığının tedavisinde işe yarayacağı şeklinde) yararlı
olacağına inanır ve hipnoz yapan kişiye güvenirse sorulan sorulara yanıtlar verir.
Hipnozdan “uyanamamak” mümkün müdür?
Hipnoz bir uyku olmadığı için, uyanamamak diye bir şey olamaz. Hipnoz yapan hekim, terapi sonunda
kişiye hipnozdan çıkacağı telkinini verdiği zaman kişi hipnozdan çıkarak gözlerini açar.
Hipnoz nasıl oluşur? Hipnoza girmenin temel koşulları nelerdir?
Hipnozun oluşmasında üç temel unsur
vardır: Gönüllülük, konsantrasyon ve hayal gücü. Hipnoza başlanırken, kişi önce hipnoza
girme konusunda gönüllü ve istekli olmalıdır. Gönüllü ve istekli olan kişi, hekimin kendisine söylediği (hipnoza giriş için verdiği) telkin cümlesine tüm dikkatini verir, yoğunlaşır. Sonra da
söylenen telkinin içeriğini hayal ederek gerçekleştirir. Buradan da anlaşılabileceği gibi bir kişinin hipnoza girebilmesi için gönüllü olması, konsantrasyonunun ve hayal gücünün yeterli olması
zorunludur. Veya bir başka deyişle isteksiz, gönülsüz olanlar ya da konsantrasyonu ve hayal gücü yetersiz olanlar hipnoza giremezler.
Hipnoza yatkınlık (hipnotizabilite) ne demektir? Herkes hipnoza girebilir mi?
Hipnoza girebilme yetisine hipnotizabilite (hipnoza
yatkınlık) adı verilmiştir. Herkesin hipnoza yatkınlığı (hipnotizabilite) farklıdır. Bu nedenle herkes hipnoza giremez. Çocuklar hipnoza son derece yatkındırlar. Yapılan araştırma sonuçları,
hipnoza yatkınlığın en fazla olduğu dönemin 6-10 yaş arası olduğunu göstermiştir. Yaş ilerledikçe hipnoza yatkınlık giderek azalır. Genel olarak toplumun %10-15’inde hipnoza yatkınlık yoktur. Bu
kesim kesinlikle hipnoza giremez. Toplumun %70-80’inde orta düzeyde bir hipnoza yatkınlık, %10-15’inde ise yüksek düzeyde hipnoza yatkınlık vardır. Yani toplumun büyük bir çoğunluğu hipnoza
girebilmektedir.
Hipnoza yatkınlığı etkileyen etkenler nelerdir?
Hipnoza yatkınlık yetisi, kişilik yapılarına ve
içinde bulunulan ruhsal rahatsızlığa bağlı olarak değişmektedir. Örneğin, kuşkucu, kimseye güvenmeyen, her şeyi kontrol etmeye çalışan ya da kendisini
herkesten çok üstün ve değerli gören kişilik yapılarına sahip olan kişiler kolay kolay hipnoza giremezler. Aynı şekilde obsesif-kompulsif bozukluk, şizofreni, ağır depresyon, paranoid bozukluk ve
demans (bunama) hastalarının hipnoza yatkınlıkları sağlıklı insanlara göre daha düşüktür.
Kimler Hipnoz Yapabilir?
Çoğu ülkede, hipnoz “tıbbî bir girişim” olarak kabul edildiği için, gösteri amaçlı sahne hipnozu yasaklanmıştır. Hipnoz yapma yetkisi,
sadece tedavi amacıyla, hipnoz ve hipnoterapi eğitimi almış hekimler, diş hekimleri ve klinik psikologlara tanınmıştır. Bu son derecede yerinde bir uygulamadır. Çünkü
hipnoz yapmak çok kolay bir uygulama olmakla birlikte hipnoz aracılığı ile hastalıkların tedavisini yapmak yani hipnoterapi uygulamak, hipnoz bilgisinin yanı sıra söz konusu hastalıklar ve
tedavileri hakkındaki özel mesleki bilgileri de ayrıntılı bilmeyi ve bu konuda yetkili olmayı gerektirir.
Hekimler, hipnoterapiyi eğitimini aldıkları kendi uzmanlık alanlarında uygulamalıdırlar. Çünkü hem eğitimleri hem de yasal yetkileri kendi uzmanlık alanlarıyla
sınırlıdır. Örneğin Astım hastalığı konusunda göğüs hastalıkları uzmanı, ağrısız doğumda kadın-doğum uzmanı, cilt hastalıkları konusunda dermatolog, ruhsal hastalıklarda psikiyatri uzmanı, diş
çekimi ve diş eti hastalıklarında dişhekimleri hem bilgi ve yeterlilik hem de yasal olarak yetkilidirler. Çünkü söz konusu hastalıkları hipnoterapi ile tedavi ederlerken kendi uzmanlık
bilgilerini hipnoz içinde uygulayacaklardır.
Hipnoz yapmayı bilmek diş hekimine panik bozukluğu’nu tedavi etme veya psikiyatri uzmanına ağrısız doğum yaptırma, radyoloji uzmanına cinsel işlev bozukluklarını
tedavi konusunda yetki vermemektedir. Her uzman hipnoterapiyi kendi uzmanlık sınırları içinde uyguladığı takdirde başarılı olacaktır.
Çoğu ülkede, hekim olmadıkları hâlde psikolojik sorunlarda hipnoterapi yapma yetkisi, ruhsal sorunlar ve hastalıklar konusunda lisansüstü eğitim almış klinik
psikologlara da tanınmıştır. Ancak ülkemizdeki sağlık yasalarına göre psikologlara bu hak tanınmamıştır. Bazı az sayıda ülkede hipnoterapi yapma yetkisi hekim kontrolü altında ve sadece bazı
kısıtlı alanlarda olmak koşulu ile yukarıda yazılanların dışında hemşire, sosyal hizmet uzmanı gibi mesleklere de tanınmıştır.
Hipnozla geçmiş hayatlara veya geleceğe gitmek mümkün müdür?
Kesinlikle hayır! Maâlesef en çok kötüye kullanılan sahalardan biri de budur. Belki kişinin kendi hayatındaki bazı bilinçdışına bastırılmış rahatsızlık verici
hatıraları ortaya çıkarmakta kullanılabilirse de, bu çok özel ve kesinlikle uzmanlarca uygulanabilecek bir tekniktir. Önceki hayatlara ve hele geleceğe gitmek mümkün olsaydı, herkes Toto, Loto,
Altılı Ganyan ve aklınıza gelebilecek her şeyi görüp zamanın akışını değiştirirdi! Böyle vaatlerle yaklaşan birin kesinlikle şarlatan veya kendisi psikiyatrik hasta olan birisi olduğunu
düşünebilirsiniz.
Hipnoz nerelerde / hangi hastalıklarda kullanılabilir?
Genel Tıpda: Ağrıyı ortadan kaldırmak için (migren ve gerilim tipi baş ağrıları, kronik fiziksel ağrılı hastalıklar, trigeminal nevralji,
ağrısız doğum, kanser ağrılarında), hipnoanestezi ile cerrahi girişimlerde (ameliyatlar, diş çekimi ve diş eti rezeksiyonlarında), psikosomatik hastalıklarda (astım, esansiyel hipertansiyon,
psöriazis, ülser, ülseratif kolit, irritabl kolon, siğil tedavisinde),
Psikiyatride: Tik, kekemelik, enüresis noktürna (gece işemeleri), trikotilomani, yeme bozuklukları, obezite, psikojenik ağrı bozukluğu,
konversiyon bozukluğu, cinsel işlev bozuklukları, sigara bağımlılığı, dissosiyatif bozukluklar, fobiler, panik bozukluğu, agorafobi, sosyal fobi, sınav kaygısı, travma sonrası stres
bozukluğu…
Psikanaliz
Psikanaliz
Nedir?
Klasik psikanaliz özel yöntem ve çok yoğun çalışma gerektiren bir psikoterapi türüdür. Psikanalistin özel eğitim
görmesi, kendisinin eğitim için psikanalizden geçmesi gerekir. Ruh hastaları ya da ruhsal sorunları olan kişiler arasında ancak özel bir kesime uygulanabilir. Sağaltım süresi yılları kapsayabilen
bir uzunluktadır. Psikanalizde hasta, haftada en az 2, ortalama 3-4 kez seanslara gelmelidir. Bu seanslarda hasta sedirde (divan) uzanarak konuşur. Serbest çağrışım temel kuraldır. Psikanalizde
amaç, kökten yapısal değişim, bastırılmış ya da ayrı tutulan (disosiye edilen) bilinçdışı çatışmanın egonun bilinçli yapısıyla bütünleştirilmesidir.
Psikanalitik
Psikoterapi Nedir?
Psikanalitik Yönelimli Psikoterapi tedavi yaklaşımı olarak psikanaliz ilkelerini temel alan, fakat klasik uygulama
kurallarına bağlı kalmayan sağaltım türüdür. Bu tedaviyi uygulayacak hekimin uzun süre denetim altında eğitim görmesi zorunludur. Hastalar yine özel seçilmelidir. Haftalık sağaltım seansları daha
esnek tutulabilir. Hasta sedire uzanmaz; yüz yüze konuşulur. Serbest çağrışım kural değildir. Sağaltım 2-3 yıl, hatta daha uzun sürebilir. Psikanalitik psikoterapi yorumu kullanır, ancak ağır
psikopatolojisi olan pek çok hastada, açıklama (klarifikasyon) ve yüzleştirme (konfrontasyon) yorumdan daha fazla kullanılır. Bilinçdışı anlamların “şimdi ve burada” yorumlanması, “geçmiş yer ve
zamanda” yorumlanmasından daha fazla yer alır. Psikanalitik Yönelimli psikoterapide amaç, yakınılan belirtilerde önemli değişiklikler sağlamak üzere ruhsal yapının kısmen yeniden
yapılandırılmasıdır.
İki Yöntem
Arasındaki Benzerlikler ve Farklar
Her iki sağaltım türü de içgörü kazanarak benliğin güçlenmesini, kişiliğin
değişimini amaçlamaktadır. Arada genellikle yoğunluk ve derinlik farkı vardır. İki tedavi arasındaki farklılıklara bakarsak, psikanalitik yönelimli terapide psikanalize göre daha sınırlı bir
değişim amaçlanır. Çağımızda, klasik psikanaliz daha seyrek uygulanırken psikanalitik yönelimli psikoterapiler ise daha sık kullanılmaktadır.
Bilişsel Davranışçı Terapi
Bilişsel davranışçı terapi bir psikoterapi türüdür. İnsan davranışı ve duygulanımını inceleyen psikolojik modellerden yararlanılarak geliştirilmiştir. Bilimsel bir zemin üzerine kurulu olup
birçok psikiyatrik bozukluk ve geniş bir sorun alanında etkili olduğu kanıtlanmış bir tedavi yaklaşımıdır.
Davranış tedavileri, genel bir tanımla öğrenme ilkelerinin davranış bozukluklarının analiz ve tedavilerine sistematik bir biçimde uygulanışı olarak tanımlanabilir. Davranış tedavileri doğrudan
uyumsuz davranışlar üzerine odaklanır. Davranışçı tedavide bireye tedavinin mantığı aktarılıp, kaygı verici durumlarla karşılaştığında kaçmak yerine, kaygıyla başa çıkmak konusunda ne tür
yöntemler uygulayabileceği aktarılır.
Bilişsel teoriye göreyse çocukluk çağındaki deneyimler öğrenme yoluyla bazı temel düşünce, sayıltı ve inanç sistemlerinin oluşmasına neden olur. Bu temel düşünce ve inançlar „şema“ olarak
adlandırılır. Bu şemalar katı düşünce kalıpları olup, yaşamın daha ileri dönemlerinde bireylerin kendileri ve yaşadıkları dünyaya ilişkin algılarını biçimlendirmekte kullanılır. Psikiyatrik
bozukluklar, bireyin bilinçli olarak farkında olmadığı bu olumsuz kalıpların içeriğindeki temel düşünceleri destekleyen bir yaşam olayının ardından gelişir.
Tedavide danışan kişi ile terapist çeşitli sorunları belirlemek ve anlamak için, iyileşmeyi hedef alan bir işbirliği içinde düşünce, duygu ve davranışlar arasındaki ilişkiler konusunda
çalışırlar. Bu yaklaşım genellikle "şimdi ve burada" üzerine, yani o anda güncel olarak kişide sıkıntı yaratan sorunlar üzerine odaklanır. Çeşitli hastalıkların yaşamı kısıtlayan etkileri
hastayla birlikte saptanır. Bireyin hastalığı nedeniyle yapamadığı çeşitli aktiviteler tedavideki hedefler olarak belirlenir ve tedavi sonunda hastalığın yaşam alanlarında oluşturduğu
kısıtlanmalar ortadan kaldırılarak yaşam kalitesinin iyileştirilmesi amaçlanır. Bu tedavi yaklaşımında tedavi süresi oldukça kısadır.
Kişinin öz kaynaklarını kullanarak sıkıntı yaratan durumlarla başa çıkabilmesine yardımcı olacak becerileri kazandırmak asıl hedeftir. Terapist ve danışanın birlikte çalışarak saptadığı hedeflere
ulaşmak ve “değişim” yaratabilmek için seanslar sırasında öğrenilenler seanslar arasında uygulamaya geçirilir. Seans içinde terapistten öğrenilen bilginin beceriye dönüştürülebilmesi için
uygulamada “ev ödevleri” ya da egzersizlerden faydalanılır.
Özetle bilişsel davranışçı terapi sıkıntı yaratan belirtileri hedef alan, sıkıntıyı azaltmayı, düşünce biçimlerini yeniden gözden geçirmeyi ve sorun çözmede yardımcı olacak yeni stratejiler
öğretmeyi amaçlayan etkililiğini araştırmalarla gösterilmiş bir psikoterapi türüdür.
Bilişsel davranışçı terapilerde terapist ve danışan birlikte danışanın sorunu hakkında ortak bir fikir edinerek sorunu birlikte anlamaya, mevcut sorunun danışanın düşünce, duygu ve davranışlarını
ve gün içindeki işlevlerini nasıl etkilediğini belirlemeye çalışırlar.
Danışanın kişisel sorunlarının anlaşılmasını izleyerek terapist ve danışan bir sonraki aşamada tedavi hedefleri belirleyip bir tedavi planı oluştururlar. Terapinin amacı danışanın sorunlarını
çözmekte halen kullandığı baş etme yöntemlerinden daha yararlı olabilecek yeni çözümler üretebilmesini sağlamaktır. Bunu izleyerek, danışanın terapi seansları içinde öğrendiklerini terapi
seansları arasındaki süreç içinde de uygulaması istenir.
Pratik bir takım zorunlu durumlar bir yana bırakıldığında (belli bir süreyle terapiye gelebilme imkanı gibi) terapinin ne kadar süreceği terapistle danışan tarafından birlikte belirlenir.
Genellikle 2-3 seanstan sonra ilk seanslarda ortaya konulan amaçlara ne kadar sürede ulaşılabileceği konusunda terapistin bir fikri oluşabilir. Bazı danışanlar için 6-10 görüşme gibi çok kısa bir
süre yeterli olabilir. Daha uzun süreli çözüm gerektiren kişilik bozuklukları gibi durumlarda danışanlar aylarca hatta bir yılı geçen bir süre boyunca terapiye devam etmek durumunda kalabilirler.
Danışanla başlangıçta, çok ağır bir kriz durumu söz konusu değilse haftada bir kez görüşülür. Kişi kendini daha iyi hissetmeye başlar başlamaz seansların aralığı açılmaya başlar önce 15 günde bir
daha sonra üç haftada bire doğru görüşmeler kademeli olarak seyrekleştirilir. Bu henüz terapide iken öğrenilen becerilerin gündelik hayat içinde uygulanarak denenmesi şansını verir. Terapi sona
erdikten 3, 6 ve 12 ay sonra birer güçlendirme seansı yapılır.
Bilişsel davranışçı terapinin çocuk ve ergenlerde kullanımı da oldukça iyi sonuçlar vermiştir. Genellikle depresyon, anksiyete bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, enürezis
noktürna, travma ve travma sonrası stres bozukluğuyla ilişkili semptomların tedavisinde kullanılır.
Bu terapi türünün etkililiğini gösteren bilimsel veriler mevcuttur. Bu veriler bilişsel davranışçı terapinin aşağıda sayılan sık görülen psikiyatrik bozuklukların tedavisinde etkili olduğunu
göstermiş ve bilişsel davranışçı terapi bu bozuklukların tedavisini konu alan pek çok kılavuzda etkili bir tedavi yöntemi olarak yer almıştır:
- Anksiyete bozuklukları
- Obsesif kompulsif bozukluk
- Panik bozukluk
- Hipokondriyazis
- Travma sonrası stres bozukluğu
- Yaygın anksiyete bozukluğu
- Depresyon
- Cinsel işlev bozuklukları
- Çift tedavileri ve aile terapileri
- Alkol ve madde kötüye kullanımı
- Yeme bozuklukları
- Somatoform bozukluklar
- Sosyal fobi
- Özgül fobiler
- Tik gibi çeşitli davranış problemleri
- Yeme bozuklukları
- Ayrıca KDT’nin aşağıda yer alan diğer durumlarda da tedaviye katkı sağladığı gösterilmiştir:
- Şizofreni
- İki uçlu bozukluk (Bipolar bozukluk)
- Öfke kontrolü
- Kişilik bozuklukları
- Ağrı kontrolü
- Çeşitli sağlık sorunlarına uyum sağlama
- Uyku bozuklukları
Çözüm Odaklı Terapi
Çözüm Odaklı Terapi danışanı terapiye yönlendiren sorunların niteliğine odaklanmak yerine, terapi süreci sonunda elde etmek
istedikleri ve başarmak istedikleri hedefler üzerine odaklanan 50 yıllık bir terapi yöntemidir.
Geleneksel terapiler, büyük ölçüde geçmişe, geçmişte yaşanan olaylara, ilişkilere odaklanır. Çözüm Odaklı Terapi ise, hedefleri netleştirmeye ve danışanın aynı sorunlarla geçmişte başa
çıkabildiği durumlara odaklanır. Kısacası, bu terapide önemli olan danışanın geçmişi değil, şu andaki durumu ve geleceğidir.
Terapist, danışana gerçekleşmesini istediği geleceği düşünmesini söyler ve bu aşamadan sonra danışan ve terapist, beraber çalışarak danışanın bu istenilen geleceğe doğru ilerlemesini, çoğunlukla
küçük adımlarla, zaman zaman da büyük değişiklikler yaparak sağlarlar. Çözüm zaten danışanın kişisel kaynaklarında vardır. Sorunlara nelerin yol açtığıyla uğraşmaktan çok, sorunların nasıl
aşılabileceği üzerinde durulur.
Çözüm Odaklı Terapi uygulayan terapistler, insan hayatında değişimin sürekli olduğuna inanır. Bu sayede, danışanın kendisine istedikleri doğrultuda bir geleceğe ulaşmak için sağlam hedefler
koymasını sağlar. Bu noktada da terapistin görevi, danışanı bu geleceğe yönlendirmek, hedeflerini gerçekleştirmesini sağlamaktır.
Bu terapi üç temel soruya dayandırılır. Birincisi: Bu terapiden beklentileriniz neler? İkincisi: Bu beklentilerinizin gerçekleştiği bir durumda gündelik hayatınızda neler değişir? Sonuncusu: Bu
beklentileri gerçekleştirmek uğruna atmış olduğunuz adımlar nelerdir? Bu soruların yapıcı cevapları danışan tarafından verilebildiğinde, bu önemli değişiklikler yaratır. Terapistin amacı, bu
soruları danışana kendi cevaplarını bulmayı teşvik edici ve harekete geçirici biçimde sunmaktır.
Aile ve Çift Terapisi
Aile ve Çift Terapisi Nedir?
Aile ve çift terapisi; değişim ve gelişimi sağlamak adına, aileler ve çiftler arasındaki yakın ilişkinin
çalışıldığı, psikoterapinin bir dalıdır.
Bireylerin diğer insanlarla kurdukları ilişkiler, ruh sağlıkları ve duygusal doyumları açısından çok önemlidir.
Özellikler ebeveyn, eş ve çocuklar gibi kişilerle kurulan yakın ilişkilerde, bu rol daha belirgin bir hal alır. Bu yakın ilişkilerden birisi olan evlilik ilişkisinde, eşler zaman zaman
çatışmalar, zorlu ve sıkıntılı dönemler yaşayabilirler.
Aile ve çift terapisinde amaç, aile içinde ve çiftler arasında yaşanan zorlu ve sıkıntılı süreçlerin ele alınarak
çatışmaların çözülebilmesi ve tüm aile üyelerinin sağlıklı yönde değişiminin ve gelişiminin sağlanmasıdır. Hem aile içi ilişkileri düzenlenmesi hem de diğer insanlar ve durumlar ile ilişkilerin
düzenlenmesi hedeflenmektedir.
Aile ve çiftlerle olan çalışmaların uzun vadeli etkisi söz konusudur. Terapiye katılan bireyler, kendileri ve diğer
aile üyeleri hakkında daha fazla şey öğrenmektedirler. Bireylerin birbirleri ile kurdukları yakın ilişkiler desteklenmektedir. Problemlerle baş etme becerilerinin edinilmesi ile birlikte, sadece
o anda yaşanan durumlara çözüm üretilmesi değil, sonrasında da yaşanabilecek bazı zor durumlarla baş edilebilesi sağlanabilmektedir.
Aile ve Çift Terapisinden Kimler
Yararlanabilir?
Özellikle aile ve çift ilişkilerinde problem yaşayan herkes bu terapi yönteminden yararlanabilir. Aile ve çift
terapisinin çok geniş ve yaygın bir kullanım alanı vardır. Tüm psikiyatrik/psikolojik bozukluklarda, diğer yöntemlerle birlikte kullanılabilir. Kullanım alanlarından bazıları aşağıdaki
gibidir:
-
Çift ilişkileri
-
Evlilik problemleri
-
Boşanma
-
Çocuk, ergen ve yetişkin ruh sağlığı
-
Çocuk ve ergenlerde davranış bozukluğu ve okul problemleri
-
Yeme bozuklukları
-
Alkol ve madde kullanımı
-
Kronik fiziksel rahatsızlıklarla
-
Yas, kayıp ve travmalar
-
Duygusal istismar, ihmal ve şiddet
-
Aile yaşamında değişiklikler (iş değişikliği, taşınma vb.)
-
Anksiyete ve depresyonu da içeren duygusal bozukluklar
-
Ebeveynlik becerileri
-
Üvey bireyi bulunan aileler destek.
-
Psikoseksüel zorluklar
-
Evlat edinme, üvey ebeveyn/çocuk ilişkileri
-
Kendine zarar verici davranış
-
Travma sonrası çocuklara, gençlere ve yetişkinlere destek
-
Göç eden ailelere destek
-
İş stresi
-
Ekonomik problemler
Aile ve Çift Terapisi Nasıl
Yapılır?
Aile ve çift terapisi uygulamalarının farklı yöntemleri vardır. Bazı uygulamalarda tüm aile üyeleri aynı seansta bir
araya gelirken, ağırlıklı olarak terapist aile üyelerinden bir ya da ikisini veya çiftleri tek tek görebilir.
Özellikle çocuk merkezli aile terapisi uygulamalarında, bazı durumlarda, çocukları öğretmenleri, okul rehberlik
servisi ya da sosyal hizmet uzmanları ile görüşmeler söz konusu olabilmektedir.
Aile ve çift terapisi, duruma göre değişebilmekle birlikte, genellikle 8–24 seans olarak
yapılmaktadır. Seans süresi 50 dakikadır. Hastanelerde ya da özel muayenehanelerde/merkezlerde yapılmaktadır. Her seansta aile üyelerinin tümü katılmamaktadır. Yine bazı durumlarda, seansa
iki terapist birlikte katılabilirler.